CEMAL TUNÇDEMİR
Follow @CemalTdemir
21 Şubat 2015
1965 yılında bugün Harlem’in kalbinde Broadway ile West 165’nci Sokağın kesiştiği köşede bulunan Adubon Ballroom adlı gösteri salonu, bir pompalı tüfeğin sesiyle inledi. 40 yaşına girmesine bir kaç ay kalan El Hac El Malik El Şahbaz adlı konuşmacı, kendisine ateş eden eski öğrencisine garip bir gülümse ile bakarken, karısının ve çocuklarının da olduğu dinleyici topluluğunun gözleri önünde yere yığıldı. Birkaç dakika sonra sonra erecek 39 yıllık yaşam, büyük bölümü uyuşturucudan hırsızlığa kriminal suçlar ve ırkçı dünya görüşü ile geçmesine rağmen bugün saygın bir insan hakları mücadelecisinin öyküsü olarak anılıyor.
Bugün biz daha çok Malcolm X olarak biliyoruz bu kahramanı. 19 Mayıs 1925 günü Nebraska’nın Omaha şehrinde Grenada’lı Helen Little ile Georgia’lı Earl Little’ın 7 çocuğunun dördüncüsü olarak doğduğunda Malcolm Little adı verildi. Bir Baptist vaiz olan babası, siyahların hak mücadelesinin sözcülüğünü de yaptığı için daha Malcolm 6 yaşındayken Ku Klux Klan çeteleri tarafından öldürüldü. 13 yaşındayken annesi akıl hastanesine kapatıldı. 15 yaşında, üvey kızkardeşinin yanında yaşamak için geldiği Boston, hayatının en dramatik değişimini yaşadığı şehir de olacaktı. Uyuşturucudan fuhuşa, hırsızlıktan gaspa bulaşmadığı suç kalmadı.
Hırsızlık suçuyla 20 yaşında Boston’da girdiği hapishaneden, 27 yaşındayken 1952 yılında ‘Nation of İslam’ adlı siyah ırkçı kült grubun üyesi olarak çıktı. Hapiste geçirdiği 7 yıl boyunca o kadar çok kitap okudu ki çıktığında gözlük takmak zorunda kalmıştı. Hapiste olduğu 1950 yılında adını Malcolm X olarak değiştirdi. Biyografisini yazan Alex Haley’e anlattığına göre, İngilizce’de ‘eski’ veya ‘ölü’ yerine de kullanılan ‘X’ onun terkettiği bütün eski kimliklerini içeriyordu; ‘Eski köle’, ‘eski hırsız’, ’eski Hristiyan’…
Etkileyici bir hatip olan Malcolm X, 1953’te Chicago’da Nation of İslam’ın lideri Elijah Muhammad’ı ziyaret etti ve aynı yıl grubun Detroit vaizliğine tayin edildi. 1954 yılında Harlem’deki 7 numaralı mabedin vaizi oldu. FBI’ın radarına ilk kez girdiği dönemdi bu… Bir çok şehirde yeni mabetler açma becerisi ve sürekli yeni kişiler kazandıran kişiliğiyle grup içinde etkinliği ve gücü arttı. Sadece hitabeti değil görünüşü ve karizmasıyla da insanları etkiliyordu. 1 metre 91 santimetre boyundaydı. Saçları ise bir çok siyahın aksine kızıl renkliydi. Bu nedenle çocukluğu boyunca ‘Red (kızıl)’ lakabıyla çağrılmıştı.
İlk kez güçlü şekilde örgütlenmeye başlayan Amerikan siyahi toplumunun öne çıkan isimlerinden biri oldu. 1960 yılında 35 yaşındayken Birleşmiş Milletler zirvesi kapsamındaki toplantılara davet edildi. Burada Mısır lideri Nasır, Gine lideri Toure gibi Afrikalı liderlerle tanıştı. Tanıştığı liderlerden biri de Fidel Castro’ydu. Castro iki saati bulan sohbetlerinden çok etkilenecek ve Malcolm X’i, Küba’ya davet edecekti.
Amerikan medyasının da büyük ilgi gösterdiği Malcolm artık Nation of İslam hareketinin iki numarasıydı. Ve grubun 1950’lerin ikinci yarısında ve 1960’ların başında hızla büyüyüp kitleselleşmesinde en önemli faktördü. Malcolm X’in büyüyen etkisi ve keskin dili sadece ana akım Amerika’da değil, siyahlar arasında da çok sayıda düşman edinmesine neden oluyordu. Ama en büyük düşmanları Nation of Islam içinde edinmeye başlamıştı. Grubun lideri Elijah Muhammed gölgede kalmaktan, Malcolm X ise grup liderliğindeki istismarlardan rahatsızdı.
1964 yılı hayatındaki ikinci büyük devrimin başladığı yıl oldu. Cassius Clay adlı bir çaylak genç boksöre destek için gittiği Florida’dan dönüşte 8 Mart 1964 günü, Nation of Islam grubundan ayrıldığını resmen duyurdu. Bu açıklamadan sonraki 11 ayı, bugünkü bütün saygınlığını ve gücünü oluşturan dönem oldu. Mekke’ye giderek hacı oldu ve Hac’da her ırktan insanla bir araya gelmesinin etkisiyle Elijah Muhammad’in ırkçı öğretisini reddederek, dünyadaki geleneksel İslam anlayışına geçti. Adını bir kez daha değiştirdi. Artık yeni adı el-Hajj Malik el-Shabazz‘dı. Beyazlar da dahil ABD’deki diğer insan hakları grupları ile çalışmak istediğini, geçmişte bu işbirliğinden kendisini Elijah Muhammad’in alıkoyduğunu açıkladı.
Nation of İslam’dan ayrılışından 18 gün sonra, 26 Mart 1964 günü Martin Luther King ile ilk kez bir araya geldiler. Malcolm X, önceleri, Martin Luther King’in ‘beyaz AMeirkalılarla birlikte şiddetsiz direniş’ mücadelesini, korkakça buluyor ve King’e ‘ahmak’ diyordu. Diğer siyahi sivil haklar mücadelecileri ise onun gözünde beyazlara yaranmaya çalışan birer yardakçıdan başka bir şey değildi. Martin Luther King’in ‘Bir Hayalim Var’ konuşması ile ünlenen 1963 Kongre Yürüyüşü’nü ‘Washington’daki saçmalık’ olarak niteleyecekti. ‘Bu kadar siyahın, beyazların, 100 yıl önce öldürülen bir başkanın anıtının önünde düzenlediği bir gösteriye katılmaya neden bu kadar hevesli olduklarını anlayamıyorum’ diyecekti. Martin Luther King Jr ve diğer sivil haklar mücadelecisi siyahi liderler ‘ayrımcılığa karşı’ mücadele ederken, Malcolm X ise, onların aksine siyahlarla beyazların tamamen ayrılması gerektiğini ve ırksal saflaşmayı savunuyordu. Hatta bir dönem, ülkedeki bütün siyahların Afrika’ya topluca dönmesini bile savundu. Ancak ilginç şekilde, söylemleri, ırkçı ayrımcılığın sürdüğü Güney eyaletlerinden çok Kuzey ve batı eyaletlerindeki siyahlar arasında destekçi buluyordu.
Nation of İslam’dan ayrıldıktan sonra bütün bu ırkçı düşüncelerinden vazgeçti. Artık şiddetsiz mücadeleye, entegrasyona ve beyazların da destek verdiği sivil haklar mücadelesine sempati ile bakıyordu. Nation of Islam ile arasındaki makas ise her geçen gün ayrılıyordu. Ayrıldığını açıkladığı 1964 Mart ayında, Elijah Muhammad, grubun Boston vaizi Louis X’e (Bugün grubun lideri ve Louis Farrakhan adıyla biliniyor), ‘Malcolm gibi iki yüzlülerin kafasını koparmak lazım’ mesajı yolladı. Aynı yılın Aralık ayında Louis X, resmi yayın organlarında, ‘’Malcolm gibi adamlar ölümü hak ediyor’ diye yazdı. Bütün bu sürede Malcolm X’in arabasına bomba kondu, evi sık sık telefonla aranarak öldürüleceği tehdidinde bulunuldu. Nation of İslam, New York Queens’te oturduğu evi boşaltmalarını istedi. Öldürülmeden bir hafta önce de Queens’teki bu ev, eşi ve çocukları içerideyken kundaklanarak ateşe verildi. Yıllar sonra ortaya çıkan bilgiler FBI’ın bütün bu tehdit telefonlarını ve Nation of İslam’ın bütün öldürme teşebbüslerini yakından takip ettiğini ve haberdar olduğunu ortaya koyacaktı.
21 Şubat 1965 günü, Harlem’de bugün artık Shabazz Center adıyla anılan Audobon Ballroom’da 400 kişilik dinleyici topluluğunun önünde kürsüye gelmesinden bir kaç saniye sonra, Nation of İslam’a üye oldukları tespit edilen kişilerden biri ayağa kalkarak yanındakine ‘Pis zenci, elini cebimden çek’ diye bağırdı. Malcolm X ve arkadaşlarının dikkati bu yöne dönerken ve karmaşayı sakinleştirmeye çalışırlarken, diğer taraftan bir adam sahneye yaklaştı ve namlusu kısaltılmış bir pompalı tüfekle yakın mesafeden Malcolm X’in göğsüne bir el ateş etti. Columbia Presbyterian Hastanesine nakledildikten kısa süre sonra 15:30’da öldü. Nation of Islam üyesi üç katil, Talmadge Hayer, Norman 3X Butler ve Thomas 15X Johnson ömür boyu hapis cezasına çarptırıldılar. Suikasttan sonra bir açıklama yapan Elijah Muhammad, ‘Ne ektiyse onu biçti’ dedi ama suikastle irtibatı olduğunu reddetti. Malcolm X’e karşı kampanyayı yöneten bazı Nation of Islam liderlerinin 1970’li yıllarda FBI muhbiri olduklarının ortaya çıkması, FBI’ın da bu suikastte rolü olabileceği hakkında tartışma ve iddialara neden oldu. Louis Farrakhan, 2000 yılında katıldığı 60 Minutes programında ilk kez, ‘’Sözlerimle bu suça ortak olmuş olabilirim’’ itirafında bulundu. Doğrudan suikast emri verdiğini reddetti ama, ‘’suikaste yol açan atmosferi yaratmış olabilirim’’ şeklinde konuştu.
Malcolm X’in öldürülmesinden sonra, eşi Betty Şahbaz’a gelen telgraflardan biri de Martin Luther King’dendi. Şöyle yazdı King:
‘’Irk sorununun çözüm yolu konusunda bire bir örtüşmesek de Malcolm’a büyük hayranlık ve yakınlık duyuyordum. Bu sorunun köküne ve varlığına parmak basma konusunda büyük bir yetkinliğe sahip olduğunu düşünüyordum.’’
Martin Luher King de, bundan tam 3 yıl sonra yine Malcolm gibi 39 yaşında bir başka suikastla hayatını kaybetti. Martin Luther King’in eşi Coretta Scott King, 1988 yılındaki bir röportajında şöyle diyecekti: ”Martin’in Malcolm’a büyük bir saygısı vardı. Eğer ikisi de yaşasaydı, bence bir noktada bir araya geleceklerdi ve toplumumuzdaki siyahların özgürlük mücadelesinde muazzam bir güç oluşturacaklardı”.
Aktivist, şair Nikki Giovanni ise, hırsızlıktan hak mücadelesine giden ve her dönemde radikal bir değişime uğrayan ve bu değişimlerini herkesle açık yüreklilikle paylaşabilen bir yaşamın sahibi bu adam hakkında şu tespiti yapacaktı:
Malcolm, bizimle konuşmayı öğrendi, bize konuşmayı değil… Yaşamıyla bize şunu öğretti: Daha iyi bir insan olmak için sürekli değişebiliriz ve yine değişebiliriz ve yine değişebiliriz…”
CEMAL TUNÇDEMİR‘i Twitter’dan takip edebilirsiniz