Skip to content
Menu

Burundi yeni bir Ruanda olma yolunda mı?

burundi

AMERİKA BÜLTENİ (17 Kasım 2015)

‘’Bu konuda, ezmelisiniz, yok etmelisiniz. Bu insanların sadece ölüsü iyidir. Bu emri veriyorum, haydi!’’

Bu korkunç sözler Burundi Senato Başkanı Révérien Ndikuriyo’nun ağzından döküldü. Hemen herkesin aklına bir anda 1994 Nisanından hemen önceki Ruanda geldi. Çünkü komşusu Ruanda’daki gibi Burundi nüfusun da yüzde 85’ini Hutular ve yüzde 15’ini Tutsiler oluşturuyor. Bölgedeki bir BM yetkilisi de, ülkedeki şu anda resmi yetkililerin kullandığı dilin 1994’te Ruandadaki Tutsi soykırımının hemen öncesinde kullanılan dilin aynısı olduğuna dikkat çekiyor. BM yetkililerinin,  ‘Burundi’de Ruanda türü bir soykırımı engelleyecek gücümüz yok’ açıklaması da endişeleri daha da artırıyor.

Gerek Suriye’deki kriz ve gerekse de Paris’teki terör saldırıları bütün uluslararası toplumun ilgisini kendine çektiği için Afrika’nın göller bölgesindeki bu küçük ülkenin savrulmakta olduğu insanlık trajedisi gölgede kalıyor. İşte konuya yeni başlayacakların merak edeceği tüm sorular ve yanıtları:

Burundi’de gerginlik nasıl başladı?

25 Nisan 2015 günü iktidardaki Demokrasiyi Müdafaa Milli Konseyi Partisinin, iki dönemdir devlet başkanlığını yürüten Pierre Nkurunziza’nın üçüncü dönem için yeniden aday olacağını açıklamasıyla başladı. Başkent Bujumbura’da binlerce kişi sokaklarda dökülerek bu açıklamayı haftalarca protesto etti. Ülkenin Yüksek Mahkemesi, devlet başkanı Nkurunziza’nın üçüncü dönem adaylığa yasal hakkı olduğuna karar verdi. Bu sırada Yüksek Mahkeme başkan yardımcısı ve üyesi, devlet yetkililerinden ölüm tehdidi aldığını açıklayarak Burundi’den kaçtı. Üç mahkeme üyesi daha oturuma katılmadı. 7 üyeden geriye kalan 3 üye devlet başkanının üçüncü kez adaylığına vize verdi. Protestolar başladı. Hükümet ülkede bütün telefon ve internet iletişimini kesti. Üniversiteleri kapattı. Protestocuların tamamı ‘terörist’ ilan edildi. Altı ayda 200 bin kişi ülkeden kaçtı. Binlerce kişi tutuklandı, yüzlerce kişi öldürüldü.

Peki, devlet başkanının üçüncü kez adaylığı neden böyle tepki gördü?

1993 yılında başlayan ve 300 binden fazla kişinin öldüğü Burundi İç Savaşı 2005 yılında varılan anlaşmayla sonuçlandı. Anlaşmayla Hutu ve Tutsilere yönetimde temsil olanağı verildi. Devlet başkanlığı iki dönemle sınırlandırıldı. Hutu kökenli Pierre Nkurunziza barış döneminin ilk devlet başkanı oldu. 2010’daki halk oylamasında bir kez daha seçildi. Nkurunziza’nın destekçileri, ilk döneminde halk tarafından değil, parlamento tarafından devlet başkanı seçildiği için Anayasadaki iki dönem sınırının Nkurunziza için geçerli olmadığını savunuyor. Sonuçta Temmuz ayında son derece şaibeli bir seçimden sonra Nkurunziza üçüncü dönem için devlet başkanı seçildi ve Ağustos ayında yemin ederek üçüncü dönemine başladı. Ancak huzursuzluklar da artarak sürdü. İktidar ve muhalefet partisinden temsilciler öldürüldü. Gazeteciler tutuklandı. Gözaltında ölümler yaşandı. Bunların yanı sıra ülkede insanların sokakta öldürülmediği gün yok. Tansiyon her geçen gün daha da artıyor.

Hutu – Tutsi olayı nedir?

Tıpkı Ruanda’da olduğu gibi Burundi de yaklaşık 11 milyonluk nüfusun yüzde 85’ini Hutular ve yüzde 15’ini Tutsiler oluşturuyor. Bağımsızlığını kazandığı 1962 yılından beri Burundi’de iki kez soykırım girişimi yaşandı. 1972 yılında çoğunluğunu Tutsi subayların oluşturduğu Burundi ordusu, 100 bin Hutu’yu öldürdü. İçsavaşın başladığı 1993 yılında ise Hutu çoğunluk, kitlesel bir Tutsi katliamı gerçekleştirdi. 500 bin kişi öldürüldü. Her iki olay da BM Güvenlik Konseyi tarafından ‘soykırım’ olarak kayıtlara geçirildi.

Ruanda’da, 1994 yılında Hutuların ayaklanmasında 800 bin Tutsi öldürüldü. Öte yandan Hutu – Tutsi ayrılığı, bugün Kongo Cumhuriyeti olarak bilinen Zaire’de de 1996-1997 arasındaki birinci ve 1998’de başlayan ikinci iç savaşın da ana zemini oldu.

Bütün bu nedenlerle, Burundi’de bir iç savaş ve kitlesel katliamın Ruanda ve Kongo Cumhuriyetine de sıçraması çok uzun sürmeyebilir.

Günümüzde olanlar basitçe Hutu-Tutsi çatışması mı?

Burundi Senato Başkanı, bir açıklamasında, ‘’Bugün bir polis aykalarından vuruldu. Ama günü geldiğinde polislere, bize gelip sızlanmayın, işinizi yapın diyeceğiz’’ şeklinde konuştu. ‘İşinizi yapın’ tabiri, Ruanda’da 1994 yılında Hutuların, Tutsi öldürmeyi tarif için kullandığı tabirdi. Ancak birçok gözlemciye göre, İktidar tarafında çoğunluğu Hutular ve muhalefet tarafında çoğunluğu Tutsiler oluştursa da olaylar hala bir etnik çatışmadan çok politik çatışma görünümünde. Muhalefet hareketi, Hutuları değil devlet başkanı Nkurunziza’yı hedef alıyor. Muhalefet safında çok sayıda Hutu da var. Yani olaylar bir toplu katliama dönüşecekse bile, burda maktuller etnik kimliklerinden çok politik düşüncelerinden dolayı öldürülenlerden olacak.

Mary Baldwin College’da Burundi uzmanı olan politik bilim profesörü Cara Jones, bu yüzden de muhtemel toplu kıyıma ‘genocide’ yerine ‘politicide’ adını veriyor.

Tampa Üniversitesinden Michael Broache da, ‘soykırım’ sözcüğünü çok geçmesinin nedeninin, muhalefetin, dünyanın ilgisini çekmek için çok kullanması olduğunu savunuyor. Washington Post’taki makalesinde, Burundi’de Ruanda benzeri bir soykırım olasılığı beklemediğini yazan Broache, asıl ‘soykırım’ endişesiyle aceleye gelmiş yanlış uluslarası müdahalelerin, bir soykırımı tetikleyebileceği düşüncesinde… Ona göre uluslararası toplum acilen konuya eğilmeli ancak Burundi’deki gerilimin doğasının etnik değil bir ‘politik tansiyon’ olduğu gerçeğine göre hareket etmeli.

Ruanda’nın adı neden geçiyor?

Burundi’nin komşusu olan Ruanda, 1994 Tutsi soykırımı ile insanlığın vicdanında derin bir yara açtı. Ruanda’nın bugünkü devlet başkanı bir Tutsi olan Paul Kagame. Burundi’nin Hutu kökenli devlet başkanı, ülkesindeki huzursuzluğun gerisinde Ruanda yönetiminin olduğunu ima eden açıklamalar da yaptı. Kagame yönetiminin, Burundi’deki muhalefet silah ve lojistik destek sağladığını iddia ediyor. Paul Kagame ise 21 yıl aradan sonra ilk kez ‘Hutu’ ve ‘Tutsi’ sözcüklerini içeren cümleler kurmaya başladı ve Burundi’nin etnik temizlik hazırlığında olduğunu iddia etti.

Kitlesel katliamlar kaçınılmaz mı?

Uganda Devlet Başkanı Yoweri Museveni, iki taraf arasında yoğun bir arabuluculuk faaliyeti yürütüyor. En büyük sorun ise Nkurunziza’nın kendisi. Hırsları ve paranoyası ile her türlü çılgınlığı yapabileceği izlenimi veren devlet başkanının nasıl ikna edilip uzlaşma masasına çekileceği büyük bir soru işareti.

Bu konuda en etkili yöntemin, ABD, Afrika Birliği’nin ortak ambargo tehdidinde bulunması olacağına inananlar var. Zira Burundi’nin ne güçlü bir ekonomisi ne de Suriye rejiminin Rusyası olması gibi güçlü bir müttefiki var…

Hemen bütün gözlemcilerin ittifak ettiği konu ise uluslararası toplumun bir an önce harekete geçmesi gerektiği. Yeni bir Hutu-Tutsi iç savaşının ve muhtemel soykırımların kazanı kaynıyor. Dünya 1994’te Ruanda’yı seyrettiği gibi seyirci kalmamalı.