Skip to content
Menu

Obama’nın nükleer zirveden beklentisi

 

obama-

AMERİKA BÜLTENİ (31 Mart 2016)

ABD Başkanı Barack Obama, iki yıl önce Berlin’de yaptığı açıklamada, 2016’daki dördüncü ve son Nükleer zirveye evsahipliği yapmak istediğini söylemişti. Obama, görevini devretmesine yaklaşık 10 ay kala, bugün başlayacak iki günlük ‘nükleer terörizm’ konulu küresel nükleer güvenlik zirvesine ev sahipliği yapıyor. Nükleer güvenlik zirveleri süreci Obama’nın başkanlığa gelmesinden sonra başladı ve Obama’nın tarihe bırakmak istediği en önemli projelerinden biri oldu. İlk nükleer güvenlik zirvesi 2010’da yine Washington DC’de toplanmış ardından 2012 Seul ve 2014 Hague (Lahey) zirvesi izlemişti.

Obama sekiz yıllık başkanlığı süresince ülkesinin nükleer cephanesinin boyutunun küçültülmesini sağladı, İran’ın nükleer silahlanma programını askıya alan küresel nükleer pazarlığa yardım etti ve radyoaktif materyallerin güvence altına alınması küresel inisiyatifine liderlik yaptı.

Obama’ya göre kürenin bugün yüzyüze olduğu en acil ve en büyük tehdit ‘nükleer terörizm’. 56 ülkenin liderinin katılacağı nükleer güvenlik zirvesinde, ülkelerin elindeki nükleer materyallerin teröristlerin eline geçmesinin nasıl engelleneceği konuşulacak ve bazı ortak adımlar atılması kararlaştırılacak. Bu konu özellikle terör örgütü IŞİD’in Belçika’daki bazı nükleer tesisleri hedeflediğine dair bulguların ortaya çıkması sonrası çok daha önem ve aciliyet kazandı. Bugüne kadar daha çok terör gruplarının eski Sovyet Cumhuriyetleri veya gelişmiş bazı ülkelerden nükleer materyal çalma tehdidine yoğunlaşılıyordu. Belçika’daki gelişmeler, ‘nükleer tesislere’ saldırı ihtimalini de nükleer terörizm tehdidinin en önemli boyutlarından biri haline getirdi.

Bugün başlayacak zirvenin en önemli gündem maddelerinden biri de Obama sonrası dünyada da mevcut küresel nükleer güvenlik zirvesi süreci ve işbirliğinin devam ettirilmesi olacak.

Dünyada teröristlerin eline geçmesi hakkında en büyük endişe bulunan nükleer materyaller, sivil sektörün elinde olanlar. Sivil sektörün elinde küresel nükleer stokun yaklaşık yüzde 15’i bulunuyor.

Nükleer güvenlik zirveleri işe yarıyor mu? 

Bazı açılardan bu zirveler sürecinin önemli somut sonuçları oldu. ABD ve Rusya arasında nükleer materyalleri azaltma ve nükleer başlıkların sayısını 2200’den 1550’ye indirme kararları anlaşması belki de en önemlisiydi. Yine İran ile nükleer antlaşma da nükleer güvenlik zirveleri sürecinin bir başka eseri. 6 yıldır devam eden nükleer ziveler süreci, kürede nükleer terörizm konusunda büyük bir farkındalık oluşmasına da hizmet etti. 2010’dan beri aralarında Türkiye, Ukrayna ve Libya’nın da olduğu 12 ülke, nükleer silahlarda kullanılabilecek, yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum stoklarını elimine ettiler. Birçok ülke nükleer reaktörlerini düşük oranda zenginleştirilmiş uranyumla çalışabilecek hale dönüştürdü, nükleer tesislerinin güvenliğini uluslarası standartlarda artırdı ve sınırlarını, gümrük kapılarını radyoaktif madde dedektörleri ile donattı.

2014 zirvesine katılan ülkelerden 35’i kendi dahili nükleer güvenlik kurallarını Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının (IAEA) standartlarına göre düzenlemeyi kabul etti. Her geçen gün daha fazla sayıda ülke nükleer pogramlar konusunda daha şeffaf ve ululslararası denetime daha açık olmayı kabul ediyor.  Ancak bu konuda aykırı düşünen ülkeler de var.

Rusya katılmıyor

Nükleer zirveler sürecinin en önemli ülkelerinden biri olan Çin’in lideri Xi Jinping bugünkü zirveye katılıyor ancak Çin bugüne kadar nükleer zirvelerin ortak açıklamalarından hiçbirine imza koymadı. Ve daha önemlisi, ABD dışında en fazla nükleer materyale sahip ülke olan Rusya bugün başlayacak zirveye hiçbir temsilci göndermedi. Rusya ile Batı dünyası arasındaki soğukluk nükleer güvenlik konusunda işbirliğini de olumsuz etkiliyor. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcısı Ben Rhodes Rusya’nın katılmama kararını, ‘çok önemli bir fırsatın kaçırılması’ olarak değerlendirdi ve ‘Açık olmak gerekirse bütün yaptıkları kendilerini herşeyden izole etmeleri’ dedi. Öte yandan ABD ve Rusya arasında 2000 yılında imzalanan ve 34’er ton plütonyumun imha edilmesi antlaşması ise henüz tam anlamıyla uygulanabilmiş değil. ABD Enerji Bakanlığı bütçe zorlukları nedeniyle, South Carolina’da inşa edilecek ve plütonyumu karışık oksit yakıta dönüştürecek santralın inşasına başlayamadı. Bakanlık, nükleer atığı kalıcı bir jeolojik depoya gömmenin daha ekonomik olacağı görüşünde. Ancak ABD Kongresi her iki konuda da bakanlığa destek vermiş değil.

Uluslararası bir NGO olan Silahlanmanın Kontrolü Birliği direktörü Kelsey Davenport’a göre bugünkü zrive ile ilgili kaçırılan bir başka önemli fırsat ise, uluslararası toplum ile nükleer antlaşmaya varmasından sonraki ilk nükleer zirveye İran’ın davet edilmemesi oldu.

Kuzey Kore’nin nükleer denemeleri ile Hindistan ve pakistan arasında bir nükleer savaş potansiyelinin ihtimal olarak devam ediyor olması da küresel nükleer güvenliğin önemli konuları arasında.

Nükleer güvenlik zirvesinde çıkacak kararlar, Obama’nın sürecin kurumsallaşması beklentisinin geleceğine dair önemli işaretler verecek.