Skip to content
Menu

‘’Derisi son derece ince bir kabadayı’’

trumppp

CEMAL TUNCDEMİR

21 Kasım 2016

Başkan seçildiği gün sevinçle, John F. Kennedy’e, ‘Dünya barışı için büyük bir umutsunuz’ diye kutlama mesajı gönderen Nobel ödüllü kimyacı Linus Pauling, bir yıl sonra Kennedy’nin Sovyetlerle nükleer silahlanma yarışını zirveye çıkarması ile derin hayal kırıklığı yaşayanlardan biriydi. Kennedy’nin nükleer deneme politikasını geliştirme kararından sonra 1 mart 1962 günü Kennedy’e gönderdiği mektupta, ‘tarihin en ahlaksız insanları ve en büyük insanlık düşmanları arasına girmek üzere olduğu’ uyarısı yapacaktı. Kennedy bu ağır mektuptan yaklaşık iki ay sonra 29 Nisan 1962’de Nobel ödül sahibi Amerikalıları Beyaz Saray’a çağırdığında Pauling’i davetli listesinden yine de çıkarmamıştı. Davetin gerçekleşeceği 29 Nisan günü Pauling, son haftalarda sıkça yaptığı gibi bir kez daha erkenden Beyaz Saray’ın önündeydi. Protesto pankartı elinde arkadaşlarıyla gün boyunca Kennedy yönetiminin nükleer silahlanma politikasını protesto etti. Basına Kennedy’i aşağılayan demeçler verdi. Ve akşam davetli olduğu yemek saati gelince de davetiyesini gösterip içeri girdi. Kendisini gören Kennedy gülerek, ‘’Acıktın herhalde, yemek yemek için içeri gelmeye karar verdiğine sevindim’’ diye takıldı.

Elbette Kennedy mükemmel bir başkan değildi. Birçok tartışmalı yönü de vardı. Ancak konu ifade özgürlüğüne geldiğinde Amerikan geleneğinde normali temsil ediyordu.

ABD’nin müstakbel başkan yardımcısı Mike Pence, geçtiğimiz Cuma akşamı ABD’nin kurucu babalarından Alexander Hamilton’ın öyküsünün anlatıldığı ve bu yıl Pulitzer ödülü ve 11 Tony ödülü kazanan ‘Hamilton’ adlı Broadway müzikalini izlemeye gitti. Gösterinin sonunda onu bir sürpriz bekliyordu. Selamlama için topluca sahneye çıkan oyunculardan Brandon Dixon, ayağa kalkıp ayrılmak üzere olan Başkan Yardımcısına, ‘Efendim, bize birkaç dakika ayırıp dinlemenizi rica ediyoruz‘ diye seslendi. Mike Pence bu isteği kırmadı ve bulunduğu yerden dinlemeye başladı. Dixon, bütün oyun ekibi adına yaptığı kısa açıklamada, ABD’nin çoğulcu bir ülke olduğunu ve bu şekilde kalması gerektiği yönündeki düşüncelerini paylaştı. Ülkenin çoğunun yeni yönetimin kendilerini ve haklarını koruma konusunda kaygıları olduğuna dikkat çekip, ‘’İzlediğiniz bu tiyatro gösterisinin ABD’nin değerlerini yükseltme ve hepimiz için çalışma yönünde size ilham vermesini yürekten diliyoruz’’ dedi. Başkan Yardımcısı başıyla teşekkür edip ayrıldı.

‘Normal’ bir Amerika’da kimsenin çok da büyütmeyeceği, hatta kamuoyunda saygı görecek masum bir ‘ifade özgürlüğü eylemiydi’ bu. Nitekim konunun birinci muhatabı Mike Pence, ertesi gün katıldığı TV programında ‘’Sahneden verilen mesajı dinledim. Duyduğum şeylerden rencide olmadım. Bu sözlerin söylenmesi için uygun bir yer miydi konusu ise benim tartışacağım bir konu değil, başkaları karar versin.’’ dedi. Cumhuriyetçi Partinin muhafazakar kanadındaki bir politikacı bile, konu ifade özgürlüğü olduğunda ABD’nin normalini yaşıyordu.

Ancak, ülkenin, destekçilerince bile ‘normal’ görülmeyen müstakbel başkanı Donald Trump, o noktada kalacak bu olayı alıp, ABD’de ifade özgürlüğünün geleceği hakkındaki karamsarlığı daha pekiştirecek bir krize dönüştürmekte gecikmedi.

Donald Trump, Cumartesi günü hem de sabahın altısında art arda attığı iki Tweetle Hamilton müzikalinin oyuncularına yönelik oldukça agresif bir tutum takındı ve başkan yardımcısının ‘tacize’ uğradığını iddia etti. Ve müstakbel başkan, ‘kabalık’ yaptıklarını iddia ettiği tiyatro oyuncularını derhal özür dilemeye çağırdı.

Trump’ın bir sonraki geceki Twitter hedefi ise ABD’nin hemen her politikacısını aşağılayan skeçler yapan efsane komedi programı Saturday Night Live (SNL) oldu. Ünlü oyuncu Alec Baldwin’in Trump’ı canlandırdığı bir parodiye yer veren program Trump’ın hedefi oldu. Trump hemen Pazar sabahı attığı Tweetinde, ‘’SNL’in bir kısmını seyrettim. Tamamen tek yanlı, taraflı bir program. Komik de değil.’’ dedi. Trump, geçtiğimiz hafta içinde de, yine Twitter üzerinden, iktidar transferinin işleyişinde bazı sorunlar yaşandığını haberleştirdi diye New York Times’a yönelik sert Tweetler atmış gazeteyi yalancılıkla suçlamıştı.

Trump’ın bu yaklaşımları aslında onu tanıyanlar için sürpriz değil. Ancak bu kişinin ABD başkanı seçildikten sonra da, en yoğun günlerinde işini gücünü bırakıp, her eleştiri açıklamasını, kendisini eleştiren her TV programını, her yayını bu şekilde bastırmaya çalışması, ‘devlete karşı ifade özgürlüğü’ ile ünlü ABD’de alarma zillerinin çalmasına neden oluyor. Çünkü Trump’ı tanıyanlar onun başkanlık gücünü eline aldıktan sonra ‘tweet atmakla yetinmeyeceğini’ de çok iyi biliyor. Başta Gelir Vergisi Dairesi IRS ve FBI olmak üzere devlet kurumlarını, haz etmediği kişilerin açıklarını bulmakta kullanmaktan çekinmeyeceği yaygın bir endişe. Trump, seçim kampanyasında da, medya eleştirilerine dava açmayı kolaylaştırmak istediğini söylemişti. ”Medyamız istediği her şeyi söyleme özgürlüğüne sahip” diye yakınmıştı.

Bunlar basit birer seçim kampanyası konuşması mıydı? Moskova doğumlu gazeteci Masha Gessen, ‘hayatımın büyük bölümünü otokrat Rusya’da geçirdim’ diyor ve bu tecrübesinden çıkardığı ilk dersin, ‘otokrat bir politikacının dediklerine mutlaka inanınolduğunu söylüyor.  Otoriter eğilimli politikacının söylediği alarm verici sözleri, abarttığı, dikkat çekmeye veya gündem değiştirmeye çalıştığı gibi gerekçelerle küçümsenmemesini salık veriyor. Amerikalıların, ‘nasıl olsa Trump’ı durduracak bir çok kurumsal yapımız var’ diye düşünüp onlara güvenmelerinin büyük hata olacağı uyarısında da bulunuyor Gessen. ‘’Putin’in medyayı ele geçirmesi 1 yıl, seçim sistemini değiştirmesi 4 yılını aldı. Yargının çöküşü ise dikkat bile çekmedi.’’ Otoriter bir liderin altında kurumların domino taşı gibi hızlıca yıkılabilecek şeyler olduğunu hatırlatıyor ve ‘’Ulusal medyanın Trumpizm’in ilk kurumsal kurbanları arasında olması çok muhtemel’’ görüşünü dile getiriyor.

Partiler üstü gazeteci kimliğiyle Amerikan gazeteciliğinin saygı gören duayenlerinden biri olan Dan Rather da kaygısını paylaşanlar kervanına katıldı. Rather bu sabah Facebook sayfasında yayınladığı mesajında şöyle dedi:

‘’Kabadayı karakterler genellikle derisi son derece ince insanlardır. Bir eleştiri ile karşılaştıklarında hemen reaksiyon verirler. Ve insanların yüzlerine karşı artık gerçeği konuşmaktan korkmadığı anda da bütün güçleri biter. Büyük başkanların tamamı ise bu üçünün tam tersi kategoridedir.’’

Trump’ın Hamilton müzikalinin oyuncularına yönelik tepkisini gördüğünde, ‘’Bu adamın bugünlerde daha önemli konuları kafasına takması gerekmiyor mu?’’ diye düşündüğünü yazan Rather şöyle devam etti:

‘’Tiyatro, zaten her zaman politik sanatın sahnesi değil midir? Dahası bütün seçim kampanyası boyunca, adaylığın bir çok prensibini çiğneyip, bireysel veya grup halinde çok sayıda insanı aşağılayan bu insan hangi yüzle, kimseye sunmadığı özrün kendisine sunulmasını bekleyebiliyor?’’

Kendisine ait Trump Üniversitesi aleyhine açılmış yolsuzluk davasını, mağdur davacılara 25 milyon dolar ödemeyi kabul ederek kapatma girişiminde bulunduğu gün bu Tweet’lerin atılmasının ‘gündem değiştirme taktiği’ olacağı iddialarını da yabana atmayan Rather, yine de ne olursa olsun ABD başkanının her kelimesini tartarak söylemekle yükümlü bir kişi olduğuna dikkat çekiyor:

‘’Bu sözler, kibirin ve dar kafalılığın zaafiyetini gösteriyor. Düşmanlarımızın muhtemelen tepe tepe kullanacağı bir zaafiyetin…’’

Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği (ACLU) Başkanı Anthony Romero da, Trump’ın seçildiği makamın gerçeklerinden habersiz olduğunu ve acilen lise vatandaşlık dersi kitaplarını yeniden karıştırmaya ihtiyacı olduğunu söyledi. ACLU’ya göre birinin derhal özür dilemesi gerekiyor ama bu Hamilton’ın oyuncu kadrosu değil Trump’ın kendisi.

Hamilton oyununda Hamilton’ın siyasi ve düello rakibi Aaron Burr’ı canlandıran ve Pence’e yönelik konuşmayı yapan tiyatro oyuncusu Brandon Dixon, ise Trump’ın Tweet’ine yine Twitter’dan şu yanıtı verdi: ”Konuşmak taciz değil efendim. Ve durup bizi dinlediği için de Mike Pence’a minnetarım”

 

Tek isim tek kelime oynansa, ABD’de ‘Trump’ dendiğinde çoğu kişinin aklına ilk gelecek sözcük ‘ego’dur. Ancak, ABD, ülkeye başkan olmanın bile tatmin edemediği bir egoyla karşı karşıya olduğu gerçeğini yeni yeni fark ediyor. Bu sorunlu egonun neleri yutacak kapasitede olduğunu kestirmek ise güç. Şimdilik yaygın görüş ABD’nin müstakbel başkanının, derisi son derece ince bir kabadayı olduğu. Eğer, ilk günlerden itibaren yüzüne gerçekleri konuşma cesareti ısrarla gösterilmezse, Masha Gessen’in de uyardığı gibi çok erken çok geç kalınabilir.

CEMAL TUNÇDEMİR‘i Twitter’dan takip edebilirsiniz 

‘American Psycho’