Skip to content
Menu

‘Maymun Davası’ ve ABD’de müfredatta evrim tartışmasının kısa tarihi

CEMAL TUNÇDEMİR

26 Temmuz 2017

ABD’de kamu okullarında evrim teorisinin öğretilmesi tartışması aslında bazı eyaletlerde Birinci Dünya Savaşı yıllarında başladı. Bazı eyaletler, İncil’de yaratılışın 6000 yıl bin önce bir kerede gerçekleştirildiğinin belirtildiğini savunarak evrim teorisinin kamu okullarında öğretilmesini yasaklamaya başlamıştı. Tartışmanın ABD’nin ulusal gündemine ve oradan da bütün dünyanın gündemine taşınması ise Temmuz 1925’te Tennessee eyaletinde gerçekleşen ve Amerikan tarihinde ‘Scopes Monkey Trial (Scopes Maymun Davası)’ diye anılan tarihi bir dava ile oldu. Bu dava, İncil’i lafzi (literally) yorumla okuyan bazı fundamentalist Hristiyanlar arasındaki evrim karşıtlığını kemikleştirmesi, evrim teorisi hakkında bazı bilgi yanlışlarının yaygınlaşmasındaki rolüyle sadece ABD’deki tartışma açısından değil dünyadaki evrim tartışması açısından da önemli kırılma noktalarından biri.

Tennessee eyalet kongresinde kabul edilen ve 1925 yılı Mart ayında eyalet valisinin onayı ile yürürlüğe giren ‘Butler Yasası’ adlı kanun, eyaletteki bütün üniversite ve kamu okullarında evrim teorisinin okutulmasını yasaklıyor, aksi davranışlara hapis ve para cezası getiriyordu. Amerikan Sivil Özgülükler Birliği (ACLU) bu yasaya dava açmak istiyordu ve bunun için de cesur bir öğretmene ihtiyaç vardı. 24 yaşındaki genç biyoloji öğretmeni John Scopes hapse girmeyi göze aldı ve dersinde evrim teorisini anlattı. Ön soruşturma jürisine tanıklık yapan üç öğrenci Scopes’ın evrimden bahsettiğine tanıklık yapınca hakkında tutuklama ve yargılanma kararı verildi. Bu üç öğrenciden biri mahkeme binasından çıkarken gazetecilere, ‘’Aslında evrim teorisinin çoğuna inanıyorum ama bu maymun işine inanmıyorum’’ diye konuştu.

Butler Yasası da ilginç olarak, maymun şempanze, gorillerin ve diğer hayvanların evriminin anlatılmasını yasaklamıyordu. Sadece insanın da gezegen üzerindeki diğer biyolojik canlılar gibi belli bir evrimden geçmiş olduğu fikrine karşı çıkıyordu. Bu da, Darwin’in evrim teorisinde yer alan özetle, ‘insan, goril, şempanzelerin aynı ortak atadan evrimleştiği’ görüşünün, dava etrafındaki tartışmalarda ‘insanın maymundan geldiği iddia ediliyor’ şeklinde gerçekte teoride yer almayan bir iddiaya dönüşmesine neden oldu. Mahkeme dışına şempanzeler getirildi ve gösteriler yapıldı. Scopes Davasının adının Scopes Maymun Davasına dönüşmesine neden oldu. Evrimin, bütün biyolojik türlerin nasıl oluştuğuna bakan bir teori olmak yerine kamuoyunda ‘maymunlarla ilgili bir teori’ şeklinde algı oluşmasında önemli rol oynadı. Kimsenin adını duymadığı bir yer iken dava ile bir anda ünlenen Dayton’da, ticaret odasının paranın kokusunu almasıyla bunu tanıtıma bir fırsat görüp davaya daha çok insan çekmek için mahkeme salonunun etrafını bir ‘maymun sirkine’ dönüştürmesi de buna büyük katkı yaptı…

Scopes’ı mahkum ettirmeye çalışan ve Butler Yasasının da eyaletteki bir numaralı destekçisi olan Hristiyan Köktenciler Birliği başkanı vaiz William Bell Riley, davanın avukatlığını üstlenmesi için Demokrat partinin eski başkan adayı ve ABD dışişleri eski bakanı William Jennings Bryan ile anlaştı. ACLU ve Scopes’ın savunma ekibi ise ACLU’nun en önde gelen avukatlarından Clarence Darrow’a avukatlık teklifi götürdü. Darrow, kendisinin agnostik olması nedeniyle davanın bir sirke dönüştürülebileceği endişesiyle başta bu fikre sıcak bakmadı ancak, davanın o olsa da olmasa da sirke dönüşeceğini farkedince kabul etti.

Tartışmalarıyla davaya damga vuran iki avukat Clarence Darrow (soldaki) ve William Jennings Bryan, mahkeme salonundaki bir mola anında sohbet ediyor.

Tutucu bir Hristiyan olan yargıç her gün duruşmayı dua ile başlatıyordu. Sekiz gün boyunca savunma tarafının her hangi bir bilim insanını tanık olarak çağırmasını kabul etmedi. Bunun üzerine Darrow, son derece sıra dışı bir hamle yaptı ve ‘incil uzmanı’ olarak iddia makamının avukatı Bryan’ı tanık kürsüsüne davet etti. İncil’i savunmasına temel yapan bu ünlü avukata, İncil’de lafzi ifadelerin gerçekliklerini sordu. Bryan, art arda gelen sorularla ve İncil hakkındaki cehaletiyle alay konusu oldu. Davadan bir hafta sonra yaşamını yitirmesinde, bir alay konusuna dönüşmesinin etkisi olup olmadığı da tartışmalara konu oldu.

Bu dava ile sadece genel toplum değil kiliseler içinde de ‘modernist – fundamentalist’ tartışması alevlendi. Modernistler, evrimin, dine karşıt bir bilimsel teori olmadığını savunurken, İncil’i lafzi yorumlayan fundamentalistler, herşeyin İncil’de yazdığını ve insanların sözünün İncil’de yazandan daha değerli olmayacağını savunuyorlardı. Scopes Maymun Davası, bu nedenle bir mahkeme olmasının yanı sıra bir teolojik münazaraya da dönüştü. Havva’nın Adem’in kaburga kemiğinden yaratılmasından, Habil’in karısını nereden bulduğuna ve Antik Mısır’da kaç insan yaşadığına kadar konular, mahkeme salonunda sekiz gün hararetli şekilde tartışıldı. 200’den fazla ulusal muhabir davayı takip ediyordu. Bunlardan hiç şüphesiz en önemlisi ise, Amerikan eleştiri edebiyatının dev ismi gazeteci H.L. Mencken’di. Mencken’in jüri ve iddia makamı hakkındaki eleştirel yazıları sonraki yıllarda da etki doğurmaya devam etti. Öyle ki, evrim karşıtları bugün bile, evrim karşıtlığının toplumda azınlığa düşmesinde Mencken’in etkisi olduğuna inanıyor.

Scopes Maymun Davası, satirik uydurma gazeteciliğin ekol ismi Onion gazetesinin çakma arşivine bu manşetle girdi: “Scopes Maymun Davası, Ürpertici Soruyu Gündeme Getirdi: Yoksa Okullarımızda Bilim mi Öğretiliyor?”

Mencken’in, jüri hakkındaki eleştirel gözlemlerinde haklı olduğu ortaya çıktı.

Sekiz gün süren tartışmalardan sonra, 21 Temmuz 1925 günü jürinin kararını vermesi sadece 9 dakika sürdü ve Scopes suçlu bulundu.

19Ancak yargıç hapis cezası yerine, bugünün değeri ile 1400 dolar para cezasına çarptırdı.

Bu ceza ülke genelindeki fundamentalistleri cesaretlendirdi ve kendi eyaletlerinde benzeri yasaklar getirmek için harekete geçtiler. 1927’de evrim teorisinden okullarda bahsedilmesini yasaklayan eyalet sayısı 13’ü buldu. Bu eyaletlerin biyoloji kitaplarında, bilimsel veriler yerine, sadece İncil’den pasajlar yer aldı. Bütün ülkede bilim eğitimi geriledi ve bunun yerine okullarda din eğitimi arttı. Bu güçlü sosyal eğilim 1957’de Sovyetler’in uzaya Sputnik’i gönderdiklerini açıklamasına kadar sürdü.

Sputnik uydusunun yörüngede dolaştığı gece ABD tarihi bir şok yaşıyordu. Ülkede bilimsel eğitim neden gerilediği sorgulanmaya başlandı. Bilimsel eğitimin artırmayı hedefleyen Ulusal Eğitim Yasası kabul edildi. NASA kuruldu.

Scopes Davasının oluşturduğu legal statüko ise Arkansas eyaleti Little Rock şehrinin 1965-66 eğitim dönemi biyoloji kitabında Evrim Teorisine de yer verilmesine kadar sürdü. Arkansas’ta evrim teorisinden bahsetmenin yasak olması, müfredattaki evrim konusunu nasıl anlatacağını bilemeyen öğretmenleri zor durumda bıraktı. Ulusal Eğitim Birliği ve Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği bir kez daha hukuk mücadelesi başlattı. Biyoloji öğretmeni Susan Epperson aracılığı ile Arkansas eyaletine dava açıldı. İlk derece mahkemesi, Arkansas’ta dini inanca aykırı olduğu için evrim teorisinin anlatılmasının yasaklanmasını, ABD’de her hangi bir dini inanç lehine veya aleyhine yasa yapılamayacağını garanti altına alan ABD Anayasasının birinci ek maddesini ihlal ettiğine hükmetti. Buna rağmen Eyalet Yüksek Mahkemesi ise temyizde ilk derece mahkemesinin özgürlükçü kararını bozdu ve eyalet yasasının, ABD Anayasasına uygun olduğunu savundu. Bunun üzerine dava ABD Yüksek Mahkemesinin önüne geldi.

ABD Yüksek Mahkemesi 1968 yılında, her hangi bir dinin inancına uymadığı gerekçesiyle bilimsel eğitimin devlet okullarında yasaklamasının ABD Anayasasına aykırı olduğuna hükmetti ve eyaletlerin evrim teorisinin okullarda öğretilmesini yasakladığı çağı kapattı. Yargıç Abe Fortas’ın kaleme aldığı Yüksek Mahkeme kararında, ‘’devletin, herhangi bir dini inancı veya bütün dini inançları, hoşlaşmadıkları bir görüşten korumak gibi bir görevi yoktur’’ denildi.

‘’Epperson v. Arkansas’’ davasının, 1927’deki Scopes Davasından en önemli farkı, mahkemenin, ne evrimin bilimsel içeriği ne de İncil’de ne dendiği gibi tartışmalara hiçbir şekilde girmemesiydi. Mahkeme, devletin anayasal çerçevede ne yapıp yapmamaya yetkisi olduğuna bakarak karar verdi.

Evrimi artık yasaklayamacaklarını farkeden fundamentalist çevreler, bu kez fen bilimleri dersinde evrim öğretilen bölümlerin yanında ‘yaratılış teorisinin’ de öğretilmesi mücadelesi başlattılar. Bu da 1980’lere gelindiğinde farklı bir tartışmaya kaynaklık etti. Louisiana eyalet kongresi 1981’de ‘’Evrim Bilimi ve Yaratılış Bilimi Arasında Denge Kurma Yasası’’ adını verdiği bir yasayı kabul etti. Buna göre eyaletteki kamu okullarında nerede evrim öğretilirse orada ‘’yaratılış biliminin’’ de öğretilmesi öngörülüyordu.

Bu da çok geçmeden, ”Edwards v. Aguillard” diye anılan dava ile mahkemelik oldu ve Yüksek Mahkeme’nin önüne kadar geldi. ABD adına o güne kadar Nobel almış 72 bilim insanı, davaya müdahil olarak, yaratılış konusu ile deneye test edilmeye açık bilimsel eğitimin farklı şeyler olduğunu, sırf ‘yaratılış bilimi‘ adı verilince bu kapsamda anlatılan şeylerin bilim olamayacağını, hala inanç alanının konuları olarak kalacaklarını örnekleriyle savundular. ABD Yüksek Mahkemesi de 19 Haziran 1987’de verdiği karar ile, Louisiana eyaletin kabul ettiği yasanın ABD anayasasına aykırı olduğuna hükmetti. Kararda, 1971 yılında bir başka Yüksek Mahkemesi kararında geçen ve Amerikan literatüründe ‘Lemon Test’ diye anılan üç gerekçe sayıldı:

  • ‘Devletin her uygulaması meşru seküler amaca uygun olmalı’
  • ‘Devletin hiçbir uygulamasının her hangi bir inancın lehinde veya aleyhinde amacı olmamalı’
  • ‘Devletin her hangi bir uygulaması, devlet ile din arasında aşırı bir etkileşime yol açmamalı’.

Karar, sadece kamu okullarını kapsadı. Özel Hristiyan okulları, Pazar kursları ve ev okullarını kapsamıyordu.

Bu karardan sonra, fundamentalist çevreler hukuksal engeli aşabilmek için ‘yaratılış’ yerine “intelligent design (akıllı tasarım)” deyimini kullanmaya başladılar. Ancak bu girişim de 2005 yılındaki bir federal bölge mahkemesi kararı ile durduruldu. Yüksek Mahkemenin de görüşünü değiştirmeyeceği bildikleri için bölge mahkemesinin kararını temyiz etmediler.

Fundamentalist Hristiyan grupların bir başka stratejisi ise ‘’evrim teorisi’nin de bir inanç olduğunu” iddia etmek oldu. Böylece, evrimin de okullarda yasaklanmasını sağlamak hedeflendi. Ancak bu en başarısız stratejileri oldu.

Onlarca yıllık süreç içinde eğitim düzeyi yükseldikçe ve Evrim teorisini destekleyen yeni bilimsel bulgular arttıkça Amerikan kamuoyunda ve Hristiyan gruplar içinde katı evrim karşıtlığı hızla eridi. Gallup’un 2017 anketine göre, ‘’Tanrının insanı, 6 bin yıl kadar önce bir kerede bugünkü haliyle yarattığını ve öncesinde dünyada insan olmadığına’’ inanan Amerikalı oranı yüzde 38 ile tüm zamanların en düşük oranına ulaşmış görünüyor. Halkın büyük çoğunluğu ise insanın ve gezegendeki diğer canlıların milyonlarca yıl boyunca basit formlardan kompleks formlara evrildiği bilimsel açıklamasına katılıyor. Bunların dörtte üçü tanrının varlığına da inanıyor ve evrim teorisi ile dini inançları arasında bir çelişki görmüyor.

Scopes Maymun Davasında biyoloji öğretmeni Scopes’ı ve bilimsel eğitimi savunan avukat Clarence Darrow‘un heykeli ise, 92 yıl sonra bu hafta, davanın gerçekleştiği Tennessse’nin Dayton kentine dikildi.
CEMAL TUNÇDEMİR‘i Twitter’dan takip edebilirsiniz

“Sadece bir teori”