Skip to content
Menu

Çay Partisi Hareketi nedir? Nasıl doğdu? Neyi savunuyor?

 

CEMAL TUNÇDEMİR

19 Ekim 2013

16 Aralık 1773 günü, Boston sokaklarında binlerce kişi Doğu Hindistan şirketine ait 3 gemi dolusu çayın İngiltere’ye geri gönderilmesi için protesto yaptı. Gösterilere aslında, rekabetten korkan kaçakçılarla, vergilere tepkili tüccarlar öncülük ediyordu. Aynı akşam, 100 kadar koloni üyesi, Mohawk kızılderililerinin kılığında limandaki gemilere girerek, üç gemi dolusu çayı Boston limanının sularına boşalttı. Ne olduysa bundan sonra oldu. Tamamen ekonomik çıkar çatışmasından doğan eylem bir anda İngiliz krallık otoritesine karşı bir isyana dönüştü. Massachusetts kolonisinin tarihe “Boston Çay Partisi (Boston Tea Party)” adıyla geçen bu kalkışmasıyla doğan bağımsızlık mücadelesi, 3 yıl sonra 1776’da İngiltere’den bağımsızlık ilanıyla sonuçlandı. Aynı yüzyılda Hindistan’ın güneyini sırf çay için kolonileştiren İngilizlerin, Kuzey Amerika’yı aynı çay yüzünden kaybetmeleri tarihin bir ironisi.

Çay Partisi Hareketi ise, Boston Çay Partisi’nden 236 yıl sonra ortaya çıktı. Ancak bu kez bir borsa salonunda…

CNBC Televizyonunun ünlü finans haberleri editörü Rick Santelli, 19 Şubat 2009 sabahı Chicago Borsasından yaptığı canlı yayın sırasında Obama’nın “mortgage mağduru ev sahiplerinin evlerini kurtarmalarına yardım planına” ağır eleştiriler yöneltti. Hükümeti, insanların yatırımlarındaki kötü kararları ödüllendirmekle suçlayan Santelli’nin canlı yayında, ‘kendi beceriksizliğiyle kaybeden insanların zararını ödemek istemeyen kapitalistler olarak, Chicago Çay Partisi eylemi yapma” çağrısı, etrafındaki borsa simsarları ve bankerlerden de alkışlı ve ıslıklı destek aldı. Santelli’nin Chicago Borsası salonunda başlattığı isyanın video klibi internette de hızla yayıldı. Ancak Santelli, daha sonra eylemlere sahip çıkmadı ve hiçbir aşamasında yer almadı. Santelli ve kendisini alkışlayan borsacı bankacı takımı, evini kaybetmekte olan ev sahiplerine devletin yardım etmesini kapitalizmden ciddi sapma görerek sert şekilde eleştirirken, ondan birkaç hafta önce hükümetin batık bankalara yardım kararını ise ayakta alkışlamışlardı. Boşuna denmez, ‘’Wall Street kendine gelince sosyalist, halka gelince kapitalisttir’’ diye…

(Rick Santelli’nin canlı yayındaki bu konuşması, Çay Partisi hareketinin kıvılcımı oldu)

En güçlü motivasyon kaynağı: Obama nefreti

racist_tea_party2009’un Gelir Vergisi son beyanname günü olan 15 Nisan gününde ABD genelinde düzenledikleri Çay Partisi gösterileriyle, kamuoyunda artık kısaca Çay Partisi hareketi olarak anılmaya başlandılar. Ancak, hareketin başlangıcındaki ‘kapitalist’ vurgu kısa sürede, ‘beyaz ırkçısı, göçmen karşıtı, silah taşıma hakkı savunucusu, ayrımcı’ bir retoriğin gölgesinde kalmaya başladı. Ama hareketin psikolojik oluşumunu tetikleyen asıl konu, bir siyahın ABD başkanı seçilmesi oldu. Çünkü, eğer mortgage yardımı veya hatta sağlık sigortası reformu, Obama değil de bir beyaz ABD başkanının icraatı olsaydı bu kadar sert bir tepki dalgası olmayabilirdi. Bu kesim bir siyahın Beyaz Saray’da olmasını bir türlü hazemedemedi. Örneğin, Obama’nın başkan olduğu haftalarda yayınlanan bir fotoğrafında Oval Ofis’teki ünlü ve tarihi başkanlık masasına ayaklarını koymuş haldeki görüntüsü Çay Partilileri ayağa kaldırdı. Tutucu medyada onlarca habere konu oldu. Obama’nın ‘Amerika’nın tarihi mobilyalarını kirlettiği’nden yakınıldı. Ancak, George W. Bush’un ve önceki başkanların aynı şekildeki yüzlerce fotoğrafının hiç birir böylesi bir tepki almamıştı. Hiç şüphesiz ki bu kesimin derdi tarihi bir masaya saygı değildi, Obama’yı ‘Amerikan’ görmüyorlardı ve hiç görmeyeceklerdi de…

Ülkelerinin ‘yabancılarca’ işgal edildiği ve kurucu babaların kurduğu rejimin yok edildiği paranoyası derinden yaşayan bu tutucular, Eisenhower’dan Nixon’a ve Reagan’a kadar Cumhuriyetçi başkanların savunduğu bazı politikalara bile sırf Obama savunduğunda sert muhalefet gösteriyordu. Ancak Amerikan halkının büyük bölümü onların düşüncelerini, korkularını ve nefretlerini paylaşmadı. Bu da onları daha da fanatikleştirdi.

‘Dövüş Kulübü’nün yazarı Chuck Palahniuk, ‘’Geleceğe güvensizlik, geçmişe daha sıkı bağlanmaya yol açar’’ diyor. Bu tutucu kesimde de bu oldu. Toplumsal ve politik değişim başdöndürücüydü. Bu ‘bildikleri Amerika’ değildi artık. Gelecekten korkuyorlardı. Yüzlerini geçmişe döndüler. Çay Partisi mitinglerinde Bağımsızlık Mücadelesini veren kurucu babalarınki gibi tarihi kostümler giyenlerin sayısı arttı. Joseph Ellis, 15 Ekim 2013’te Los Angeles Times’ta yayınlanan ‘’Çay Partisi, ABD’yi geri almak istiyor; 18’nci Yüzyıla’’ başlıklı yazısında şu tespitlerde bulunuyor:

‘’Ben başlangıçta bunların 20’nci yüzyılın başına dönmek istediklerini düşünüyordum. Tea Parti itikatlı Radikal Cumhuriyetçiler, 20’nci yüzyılda yaşamımıza giren Medicare, Medicaid, Sosyal Güvenlik gibi günlük yaşamımıza etki eden bütün federal programlara karşı çıkıyorlardı. Tuhaf olanı ise bir çoğu bu sosyal programlardan yararlanıyordu. Örneğin, bir tanesinin sosyal güvenlik çeki gecikse nasıl bir tepki verirdi? Ama ideolojik körlük kendi gerçeklerini görmeye de engel.

Ancak artık bu radikallerin 20’nci yüzyıldan da çok daha geriye gitmek istediklerini düşünüyorum. Köleliğin geri gelmesini istediklerini iddia etmek çok adil olmaz. Ama federal hükümetin bütün ülke içi yetkilerinin kaldırılarak eyalet hak ve yetkilerinin güçlendirilmesini savunuyorlar. Asıl dönmek istedikleri yıllar 1780’ler… Yani ABD Anayasası’ndan önceki kontinental kongre dönemindeki gevşek konfederasyon. Bu yüzden de 200 yılın birikimi olan politik ve toplumsal düzenin yıkılması çok umurlarında değil’’

Çay Partisi hareketi, 20’nci yüzyılın büyük bölümünde ABD’yi yöneten Cumhuriyetçi Parti’yi her geçen gün daha da kolları arasına alıp marjinal bir partiye dönüştürmeye başladı. Cumhuriyetçi Parti bugün ‘statükocu ve bağnaz beyazların’ partisi kimliğinde. Partide bir yere gelmek isteyenler, bu tutucu tabanın duymak istediklerini söylemek zorunda. Tabanın hoşuna giden söylemler ise adayı merkez seçmene yabancılaştırıyor. Dolayısıyla, ‘parti içinde sağlam kalmayı’ önceleyen içsel bir kısır döngüye mahkum olunmuş durumda.

Avustralya’nın The Age gazetesi yazarı Waleed Aly, Cumhuriyetçilerin kontrolündeki eyalet kongrelerinin, seçim hileleri ile sistemi Cumhuriyetçiler lehine sabote ettiğini ileri sürüyor:

‘’Olayın büyüklüğünü anlamak için örnek vermek gerekirse, seçim sistemleri yeniden düzenlenen 7 eyalette Cumhuriyetçiler 16,7 milyon oyla 73 Kongre üyesi çıkarırken Demokratlar 16,4 milyon oyla sadece 34 milletvekili çıkarabildi. Bu demokraside ciddi bir sapma ve tesadüf değil’’.

‘’Her hangi bir Demokrat adaya karşı kazanmak endişesinden tamamen özgürleşme sonucunda Cumhuriyetçi politika, Cumhuriyetçilerin kendi aralarında kesin inançlılık yarışı yaptığı bir yarışa dönüştü. Bu, daha da radikal tutumu özendiren kapalı sistemin tipik bir örneği’’

Bu kapalı ve kısır döngü sonunda ABD Kongresi’ndeki varlıkları artıyor. Halen Temsilciler Meclisi’nde 47 milletvekili ve Senato’da en az 6 senatör Çay Partisi hareketi çizgisinde veya bu çizgiye çok yakın hareket ediyor.

Çay Partisi başıbozuk bir tepki koalisyonu

Bu hareketin bir merkezi yönetimi, bir lideri bir tüzüğü, bir programı ve ortak bir ideolojisi bulunmuyor. Neden yana oldukları konusunda hiçbir mutabakat bulunmayan, sadece neye karşı olduklarını konuşan, vatanseverlik iddiasındaki tutucu ve başıbozuk bir gruplar koalisyonu anlayacağınız.

the-tea-party-1Çay Partisi hareketi mensuplarının önemli bir kısmı, ABD’nin George Soros sponsorluğundaki ‘’küreselciler’’ ve ‘’yerli işbirlikçilerince’’ ele geçirildiğine kuvvetle iman ediyorlar. Ülkenin ‘ideolojik temellerinin’’ alttan alta oyulduğu ya da sosyalizme kayıldığı korkusu çok canlı. Yer yer ulusalcı söylemleri olsa da çoğunlukla beyaz ırkçılık hakim. Hispanik göç dalgasının meydana getirdiği sosyal gerilimden çok besleniyor Çay Partisi Hareketi. Bu sebeple de en fazla Hispanik göçü alan eyaletlerde en güçlü desteğe ulaşıyorlar.

Obama’nın Amerikan olmadığını, ‘gizli Müslüman’ olduğunu ‘ispat eden’ kitaplar, yayınlar, web siteleri pek revaçta bu kesimde. Barack Obama’nın başkanlığını meşru görmüyorlar, gasp olarak görüyorlar. ‘Seçimleri kazanma’ derdindeki bir politik hareket değil, ‘ülkelerini geri kurtarma’ mücadelesi veren arkaik bir ‘kurtuluş hareketi’ havasındalar.

Toplumsal gücünün zirvesine 2009 yazı boyunca düzenlediği mitinglerle ulaştı Çay Partisi. Silah endüstrisinin büyük desteğine sahip silah hakkı savunucusu sözde ‘halk dernekleri’, ilaç endüstrisinin büyük desteğine sahip ‘sağlık sigortası reformu karşıtları’, petrol endüstrisinin büyük desteğine sahip ‘alternatif enerji düşmanları’ ve ‘küresel ısınma inkarcıları’, savaş partisinin büyük desteğine sahip ‘şahin vatanseverler’, Meksikalılardan nefret eden beyaz ırkçılar, kıyametin kopmak üzere olduğuna ve ‘’Deccalin ordusu Müslümanların’’ kendilerine saldırıya geçtiğine inanan dinci fanatikler ve nice çılgın hep bir araya gelip miting meydanlarında nefretlerini kustu…

tea-party-11Bu hareketin politik temsilcileri arasında çok sayıda kadın olması da en dikkat çekici özelliklerinden biri oldu.  Sarah Palin, Christine O’Donnell, Michele Bachmann, Sharron Angle, Jan Brewer, Virginia Foxx, Marsha Blackburn gibi isimler nefret söylemleriyle Çay Partisi Hareketinin yıldızlarına dönüştü. Kendilerine ‘Mama Grizzlies (Anne Bozayılar)’’ diyor bu kadınlar. Boz ayı (grizzly), Amerikan milliyetçiliğinin simgelerinden biri. 

‘’Çay Partisi Hareketinin finansal destek merkezi neresi?’’ diye sorsam hemen Kansas, Oklahoma, Georgia, Arizona diyeceksiniz. Hayır bu popülist ‘halk’ hareketinin finans merkezi ‘halkın bağrı’ değil. Çay Partisi Hareketinin en güçlü sponsoru, nefret ettiklerini söyledikleri ‘liberal’ ve ‘kozmopolit’ New York şehrinin kudretli işadamı David Koch. Petrol ve enerji alanlarında yatırımları olan Koch Industries şirketinin sahibi olan David Koch ve ağabeyi Charles Koch 21,5 milyar dolarlık ortak kişisel servetleriyle zenginler şehrinin en zenginleri. Koch kardeşler servetleriyle ABD’nin de en zenginler arasında ilk 10 arasında. New York’un birçok önde gelen müzesini, hastaneleri, bağışlarıyla ayakta tutan, medyada çok görünmek istemeyen ama perde arkasında oldukça güçlü ve etkili bir isim David Koch.

New Yorker ve New York Magazine dergileri ayrı ayrı hazırladıkları dosyalarla Çay Partisi Hareketinin arkasındaki bir numaralı sponsorun David Koch olduğunu yazdılar. MSNBC’de Rachel Maddow defalarca, Koch’u ‘’Çay Partisinin kuklacısı (Tea Party’s puppet master)’’ olarak andı.

Babaları Fred Koch, petrol saltanatını 1920’lerden itibaren Sovyetler Birliğine kurduğu petrol kuyularıyla oluşturdu. Sadece 1929 – 1931 arası Sovyet topraklarında 15 petrol kuyusu inşa etti. Bu güçlü imparatorluğu şimdi Fred’in 4 oğlundan David ve Charles Koch yönetiyor. Her iki kardeş de Cumhuriyetçi Partinin en tutucu politikalarının ve politikacılarının aktif destekçisi. David Koch, New York Magazine’e yaptığı açıklamada, Çay Partisini övmüş, ancak şiddeti savunan unsurlarına mesafeli olduğunu söylemişti. ‘’Irkçı bir insan değilim’’ diye de eklemişti. Ancak, bir Çay Partisi toplantısında, raporlarını sunan heyetlerden New Hampshire heyetinin, ‘’Obama’nın New Hampshire ziyareti sırasında konvoyunun yolunu öfkeli bir kalabalıkla değiştirttiklerini’’, övünerek faaliyet olarak sunmasını hararetle alkışlayanlardan biri de Koch’tu.

Kritik bir destek de Rupert Murdoch’tan

ABD’nin en güçlü medya patronu olan Rupert Murdoch’a ait başta Fox News, New York Post olmak üzere hatta bazen Wall Street Journal, bu hareketin kitleselleşmesinde çok önemli bir rol oynadılar. Ve halen de Fox News yayınlarıyla bu hareketin etkisine büyük katkı sağlıyor.

cay-partisi-Çay Partisi hareketi, tarihin doğal akışına umutsuzca direnmeye çalışan bir hareket. ABD’nin, sosyal, demografik, politik ve teknolojik değişimini geriye çevirebileceklerine fanatikçe inanıyorlar. ABD’de kitleselleşmeleri ya da bir çoğunluk hareketine dönüşmesi bu nedenle imkansız.

Ancak, Amerikan uygarlığını kendi istedikleri rotaya sokma güçleri olmasa da son bütçe ve borç tavanı krizinde görüldüğü gibi rotasından da çıkarabilecek bir potansiyele sahip. Namık Kemal romanlarındaki kahramanlara benziyorlar: ‘İcap ederse üstüne oturup Amerikayı kendileriyle beraber infilak ettirmeye’ hazırlar. O kadar seviyorlar ülkelerini…