Skip to content
Menu

Almanya’da parlamentoya giren aşırı sağ parti AfD’nin sıra dışı lideri

AMERİKA BÜLTENİ (25 Eylül 2017)

Son 15 yılda yükselen aşırı sağca dalgaya rağmen Almanya, parlamentosunda aşırı sağ parti olmayan nadir Avrupa ülkelerinden biriydi. 24 eylül seçimi ile artık Almanya’nın da federal parlamentosunda 60’dan fazla sandalyeye sahip bir aşırı sağcı parti yer alacak. 1933 Reichstag Yangınından beri ilk kez Bundestag’a aşırı sağcı, milliyetçi, ırkçı bir partinin girmesi, sıradışı bir politik dönem yaşanacağının da habercisi.

Aşırı sağ denildiğinde akla gelen ilk örnek olan Nazizmin yükseldiği ülkedeki böylesi bir gelişme sadece Almanya’da değil bütün kıtada alarm zillerinin çalmasına neden oluyor. Eğer Merkel’in Hristiyan Demokrat Partisi (CDU) ile Sosyal Demokratlar ‘büyük koalisyonu’ kurarsa, aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisi ‘’Oppositionsführer (Ana Muhalefet Partisi)’’ statüsü kazanacak. Ancak bu olasılık Sosyal Demokrat Partinin hükümette yer almayacağını açıklaması ve CDU, Yeşiller ve Liberal partinin hükümet kurmaya yetecek çoğunluk oluşturabilmesi nedeniyle şimdilik gerçekleşmeyecek gibi görünüyor.

Ancak AfD ana muhalefet olmasa bile, Alman politikasında artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. AfD’nin seçmen tabanını genişletme potansiyeli en yüksek parti olması bütün Alman politikasını baskı altında bırakıyor. Çünkü, reaksiyoner söylemiyle AfD sadece Hristiyan Demokrat Partinin tabanından seçmen devşirmiyor, sosyal demokrat tabandan da seçmen kazanıyor.

AfD’nin Avrupa’daki diğer aşırı sağ partilerden farklı kuruluş öyküsü ve yine aşırı sağ partilerde seçmen olarak bile görülemeyecek profilde birinin liderliğinde olması ise bir başka dikkat çekici durum.

AfD ‘profesörler partisi’ olarak kuruldu  

Alman avukat ve gazeteci Alexander Gauland, ekonomist Bernd Lucke, Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesinin eski editörü Konrad Adam 2012 Eylül ayında bir araya gelip Elektoral Alternatif 2013 adlı politik grubu kurduklarında çok az kişi bu grubun 5 yıl sonra yabancı ve göçmen düşmanı, populist, ırkçı ve Alman mistizmine sahip devlet yapısını savunan aşırı sağ bir partiye dönüşeceğini düşünebilirdi. Grubun manifestosunu 68 ünlü ekonomist, gazeteci ve işadamı imzaladı. Kurucu grubun yarısının profesör, üçte ikisininin de akademik derecesi olan kişiler olması partinin ‘profesörler partisi’ diye anılmasına neden olmuştu. Bunun nedeni grubun tek bir politika için kurulmuş olmasıydı: ‘Eurozone’ karşıtlığı. Avrupa Birliği’nin euro politikasına karşıtlıktan başka savunduğu bir şey yoktu. Almanya’nın AB üyeliğini desteklemekle birlikte AB’nin entegrasyonu daha ilerletmesine ve ‘Euro’ya karşılar. Bu nedenle de Almanya’nın diğer AB üyesi ülkelere para yardımında bulunmasına şiddetle karşı çıkıyorlar.

AfD kurulduğu 2013 yılındaki ilk federal seçiminde 4.3 oy alarak kıl payı barajın altında kaldı. Avrupa Muhafazakar ve Reformistler Birliği’nin üyeliğine kabul edildi. Parti 2014’te AVrupa Parlamemtosu’na üye sokmayı ve bir yıl sonra da Almanya’nın yerel parlamentolarına girmeyi başardı. Şu anda Almanya’nın 16 eyalet parlamentosundan 13’ünde sandalye sahibi.

2015 mülteci akını krizi ise parti için bir dönüm noktası oldu. Parti, artık ‘euro’ karşıtlığının da ötesine geçerek göçmenlik ve yabancılar karşıtlığını en öncelikli politikası haline getirdi. Merkel’in göçmenler ve mülteciler konusunda geleneksel muhafazakar çizginin çok ötesinde bir yumuşaklık sergilemesi de AfD’ye oldukça geniş bir alan açtı.

AfD’nin 2015 mülteci krizi ile birlikte oldukça ırkçı ve yabancı karşıtı bir söyleme girmesi nedeniyle Avrupa Muhafazakarlar Birliği 2016’da AfD’nin üyeliğini sona erdirdi. Dahası, partinin kurucu liderleri olan ekonomist ve akademisyenlerden çoğu da parti ile yollarını ayırdı. Bunlardan ekonomi profesörü Hans-Olaf Henkel, ‘Bir Frankenstein canavarı yarattık’ diye yakınacaktı.

Partinin liderliğini eline alan Doğu Almanya kökenli Frauke Petry partiyi her geçen gün daha populist, daha ırkçı bir aşırı sağ çizgiye taşıdı. Petry ise, ‘aşırı sağcı’ olmadıklarını, ‘milli muhafazakar’ olduklarını savunuyor. Bununla beraber, parti içinde Petry’i de ılımlı bulan daha aşırı bir rüzgar oluştu ve Nisan ayında parti karıştı. Petry, antisemitizmin sözcüsü haline gelen eski Maocu Wolfgang Gedeon ile Hitler’e sempatisini gizlemeyen tarih profesörü Björn Höcke’yi partiden uzaklaştırmak, partiyi daha geniş kesimlere açmak istedi. Ancak kaos sonunda kendisi izole edildi. Petry’nin partinin şansölye adası olması engellendi. Petry sadece milletvekili adayı olarak kaldı.

Gay karşıtı aşırı sağcı partinin Berlin’de millici İsviçre’de küreselci lezbiyen lideri

Partinin 2017 seçimindeki lider adayı ise Alice Weidel oldu. Goldman Sachs’ta bankerlik yapmış, Allianz Global Investors için çalışmış, Çin’de bir yıl göçmenlik yapmış (Çinceyi akıcı şekilde konuşabilyor), Türk mutfağına oldukça düşkün biri olarak oldukça sıra dışı bir aşırı sağ lider profiline sahip Weidel. Bu kadarla da sınırlı değil özgünlüğü.

Gay evliliğe karşıt partinin kadın liderinin, bir başka kadınla, Sri Lanka kökenli İsviçreli film yapımcısı Sarah Bossard ile yasal partner olarak yaşaması ve çiftin iki evlatlık çocuk sahibi olması da dikkat çekici. AB’de entegrasyon karşıtı Weidel ve partnerinin İsviçre’nin Biel kentinde de evleri var. İki ülkede yaşıyorlar. Yine Almanya’da Suriyeli mültecilere karşıtlığı politikasının merkezine oturtan Weidel’in İsviçre’deki ikinci evinde kaçak Suriyeli mülteci temizlikçi kadın çalıştırdığı da ortaya çıkacaktı.

Weidel, Almanya’nın düşmanlarının, Almanya’yı yabancı göçmen empoze ederek yıkmayı planladıklarını iddia ediyor. Partinin diğer lider adayı Alexander Gauland ise ‘etnik Almanların, siyah komşu ile yaşamamayi isteme hakları olduğunu’ savunuyor ve ‘Avrupa kültürüne karşıt olarak spesifik bir Alman kültürü olmadığını’ savunan Türk kökenli Alman politikacıları götürüp Anadolu’ya dökmek istediğini’ söylüyor. Bazı AfD sözcüleri ise Holokost Anıtını, utanç heykeli olarak nitelendirip kaldırmak istiyor.

Partiyi, yüzde 13 orana taşıyan Weidel’in liderliğini en az 4 yıl sürdürmei bekleniyor. Bununla beraber Bundestag’a giren Alman partilerinin tamamı AfD ile herhangi bir işbirliği veya koalisyon içinde olmayacaklarını deklare etmiş durumda. Weidel’in öncelikli meşguliyeti muhatap alınmayı sağlamak olacak.

Bazı politik gözlemcilere göre Almanya, 24 Eylül’den itibaren demokrasisinde bir hayalet dolaşan bir ülke artık. Ve ana akım partilerin dört yıllık performansı bu hayaletin ülkeyi yutacak bir canavara dönüşüp dönüşmeyeceğinde temel belirleyici etken olacak.

AMERİKA BÜLTENİ‘ni Twitter’dan takip edebilirsiniz