Skip to content
Menu

3 Kasımda ne olacak? Borçlanma tavanı krizi hakkında bilmeniz gerekenler

kongre-para

CEMAL TUNÇDEMİR

15 Ekim 2015 (Amerika Bülteni)

ABD Hazine Bakanı Jack Lew, ABD’nin 3 Kasım’da borçlanma limitine ulaşarak artık borçlanamayacağını açıklayarak Kongre’den acilen borç tavanı limitini yükseltmesini istedi. ABD’nin borçlanma tavanına 5 Kasım’da ulaşacağı tahmin ediliyordu. Lew’in açıklamasıyla Kongre için süre biraz daha daraldı.

ABD Hazine Bakanlığının Kasım ayında 218 milyar ödemesi ve yaklaşık 147 milyar dolar da gelir projeksiyonu var. Yani sadece Kasım ayı içindeki 70 milyar dolar civarındaki açık mutlaka borçlanması gerekiyor. Eğer borçalanamazsa bu ödemesini gerçekleştiremeyerek temerrüde düşecek.

Temerrüde düşülürse, tıpkı şirketlerin ilfas masasına düşmesi gibi Hazine Bakanlığı, alacaklıları için öncelik listesi yapmak zorunda kalacak. Halen aylık 100 milyar dolar civarında ödeme otomatik yapılıyor.

Hazine Bakanlığının temerrüde düşmesi halinde, ABD tahvillerini elinde tutanların yanı sıra, Medicare, Medicaid gibi sağlık sigortası alacaklılarından, emekli maaşı alacaklılarına, savunma ve eğitim yatırımları alacaklılarından federal kurumların çalışanlarının maaşlarına kadar birçok kalemde ödeme güçlüğü ortaya çıkacak.

Sadece ABD mi? Kepenk kapatmadan farklı olarak bu kriz sadece ABD’yi değil tüm dünyayı etkileyecek. Bu nedenle bütün dünya 17 Ekim tarihini endişe ile bekliyor.

Peki borç tavanı krizi nedir ve ABD’de neler oluyor? İşte bugünlerde çok sık duyduğunuz bu konularda başkasına sormaya utandığınız tüm sorular ve cevapları :

Borç tavanı veya borçlanma limiti nedir?

Bir devletin, hükümetine borçlanma konusunda bir üst sınır koymasıdır. Bazı ülkelerde böyle bir yasal limit yok. Ancak ABD’de, birinci dünya savaşına fon oluşturmak için yapılan borçlanma bir belirsizliğe dönüşmesin diye 1917 yılında borçlanmaya yasal üst sınır konuldu. 1939 yılında çıkarılan bir yasa ile de bu limit daha da somutlaştırıldı. Bu sınıra ulaşıldığında Hazine Bakanlığı kredi alamıyor veya Hazine bono ve tahvil satışıyla borçlanamıyor. Bu durumda devletin tek geliri, vergi geliri ve harçlar oluyor.

Kongre, çıkardığı kanunlarla sadece 1960 yılından beri ABD yönetiminin borçlanabileceği bu en üst sınırı tam 79 kez yükseltti.

‘Borç tavanı’ yeniden neden habere dönüştü?

2014’ün Şubat ayında ABD Kongresi, borça tavanı limitini 15 Mart 2014’e kadar askıya alan bir düzenleme yapmıştı. 16 Mart 2014 günü ise ABD’nin borç limiti 16.7 trilyon dolardan 18.1 trilyon dolara yükseltilmişti. O günden beri de Hazine Bakanlığı, bireysel emeklilik yatırımları gibi bazı kalemleri kısarak tasarruf yapmaya çalışıyor. Ancak Perşembe günü Jack Lew, ABD Kongresine 18.1 trilyon dolarlık limite 3 Kasım günü ulaşılacağını açıkladı. 3 Kasım’dan sonra ABD Hazinesi devlete, zorunlu hizmet ve görevler için sadece günlük nakit para sağlayabilecek.

Peki ‘borç tavanı’ yeniden neden krize dönüştü?

ABD Temsilciler Meclisinde çoğunluğu Cumhuriyetçiler ve Cumhuriyetçilerin çoğunluğunu da tutucular oluşturuyor. Tutucu kanat, borç tavanının, Obama yönetimini, ‘planned parenthood’ gibi bazı sosyal harcamalarını kısmakta veya Obamacare olarak bilinen sağlık sigortası reformunda yeni düzenelemelerde uzlaşmaya zorlamak için bir baskı unsuru olarak kullanılmasını istiyor. Temsilciler Meclisinde halen bir ‘liderlik’ krizi de devam ediyor. Temsilciler Meclisi Başkanı John Boehner, tutucu kanadın baskılarından bunaldığı için hem başkanlıktan hem de milletvekilliğinden 30 Ekim itibarı ile istifa edeceğini açıklamıştı. Ancak Cumhuriyetçi Partide, Boehner’ın yerine liderlik sergileyebilecek bir merkez isim bulunamıyor. Üstelik Cumhuriyetçi Parti içinde, borç tavanı etrafında yeni bir kriz çıkarıp çıkarmama konusunda bölünmüşlük var. Boehner, giderayak, Obama yönetiminin de istediği borç tavanı limitini yükselten bir yasa tasarısını gündeme aldıracağının sinyalini verdi. Ancak Boehner gibi ılımlı Cumhuriyetçiler de bütçe konusunda en azından bazı uzlaşma talepleri var. Bütün bunların müzakere süreci ise oldukça yavaş ilerliyor.

2014 Şubatındaki son ‘borç tavanı’ krizi sırasında Temsilciler Meclisinde sadece 28 Cumhuriyetçi Demokratların tamamı ile aynı oyu kullanmış ve yasa 201’e karşı 221 oyla geçebilmişti. Sözkonusu 28 Cumhuriyetçiden 9’u artık Kongre üyesi değil.

Kongre’deki Cumhuriyetçilerin bütün bu dağınık tablosu da hem piyasalarda hem ekonomi çevrelerinde endişeye neden oluyor.

2011’deki borç tavanı krizi sırasında Standard&Poors kredi derecelendirme kuruluşu tarihinde ilk kez ABD’nin kredi notunu düşürmüştü.

ABD yönetimi neden borçlanıyor?

ABD çok uzun yıllardır vergi gelirinden çok fazlasını harcayan bir devlet. Bazılarının maliyeti Türkiye bütçesinden fazla olan savaşlara giriyor. Dünyanın birçok yerinde askeri operasyon yürütüyor. Her tarafta oluk oluk para içen askeri üsleri, savaş gemileri var. Sağlık sigortasında dev bir reform yapıldı(Obamacare) ve büyük kamusal kaynak aktarılıyor bu reformun getirdiği programlara. Bütün bunların sonucu olarak bütçede son yıllarda oransal olarak son yarım yüzyılın en büyük açıkları yaşanıyor.

Bu derece bütçe açığı olan bir yönetimin yapacağı iki ‘zor ama kalıcı’ çözüm var: Ya vergileri çok daha yükselterek sıcak para geliri elde etmesi gerek ya da kamusal harcamalarda radikal bir kesinti programı uygulaması.

Birinci çözümü, ‘sadece zenginlerin vergi oranını artıralım’ şerhiyle Demokratlar savunurken Cumhuriyetçiler şiddetle karşı çıkıyor.

İkinci çözümü, ‘sadece sosyal güvenlik ve yardım programlarını keselim, savunma bütçesine dokunmayalım’ şerhiyle Cumhuriyetçiler savunurken Demokratlar şiddetle karşı çıkıyor.

Sonuçta her iki zor çözümün de sosyal ve politik yansıması hiç de sevimli değil, ciddi sosyo-politik kargaşalar çıkarabilir. Bu iki yol da ancak hem Beyaz Saray’a hem de Kongre’ye güçlü şekilde hakim bir yönetimin göze alabileceği çözümler.

Kolay çözüm ise, borçlanma. ABD yönetimleri ve Kongre her defasında daha kolay çözüme yönelerek vergi artıma veya kemer sıkma yerine borçlanmayı tercih edegeldi.

Borçlanma kötü bir şey mi?

Aslında, borçlanma, eğer geri ödeme program ve imkanınız sağlam ise en mantıklı yol. Çünkü ülkenin moralini ve ekonominin ritmini bozmadan kaynak bulan bir çözüm. Ekonomiyi de kısa vadede canlandırır. Tabii ki borcun uzun vadeli ve düşük faizli olması lazım. Kredi derecelendirme kuruluşlarının devreye girdiği yer de burası.

Kredi notu yüksek devlet düşük faizli hazine bonoları yayımlar ve bunları kısa sürede satabilir. Müşterisi çok olur. Çünkü borç verenler, paralarını ve faizlerinin geri alacaklarına emindir. Ancak kredi notu düştükçe risk büyür ve dolayısıyla ucuza borç bulmak zorlaşır. Borç veren de yüksek faizle verir. Borç yüküne bir de faiz yükü biner. Bir noktada da hükümet borç ödeyemez hale gelir ve bu kısır döngü, bugün Yunanistan’da gördüğümüz üzere devletin iflasın eşiğine gelmesiyle sonuçlanır. Ancak ABD para birimi dolar ve dev ekonomisi sayesinde borç bulmakta sıkıntı yaşayan bir ülke değil. Dünyada bir çok yatırımcı ve ülkenin elinde ABD Hazine Bakanlığı tahvilleri var. Dünyanın en güvenli yatırım ve kefalet aracı olarak görülüyor.

ABD’nin kime borcu var?

ABD’nin borcunun üçte ikisi yurt içi borçlanma. Bunun da büyük bölümü emeklilik fonları ile yatırım fonlarına… Geri kalan ve 6 trilyon doları aşan yurt dışı borçların yarısı ise Japon ve Çinli yatırımcı ve kurumlara. Hazine Bakanlığı verilerine göre 2015 Haziran ayı itibarı ile ABD’nin Çinli alacaklılara toplam borcu 1 trilyon 240 milyar dolar. Japonların toplam alacağı ise 1 trilyon 197 milyar dolar. Türkiye kökenli alacak ise 75 milyar dolar civarında.

ABD borçlarında daha önce hiç temerrüde düştü mü?

Hayır.

Peki bu defa temerrüd olur mu olmaz mı?

Cumhuriyetçilerin başkanlık seçimi öncesi siyasi maliyeti yüksek bir gelişmeye yol verebileceklerine pek ihtimal verilmiyor. Ancak iki olasılığı da savunan görüşleri özetlemek gerekirse:

’Amerika iflas miflas etmez kardeşim’’ görüşü

Bu, çoğunluğun görüşü. Birçok ekonomist, borsa analisti, politik gözlemci ve hatta Kongre liderlerinin kendisi bile iflas ihtimalini küçük görüyor. ABD’nin kendisini, dünyanın gözünde, ‘’yükümlülüklerini ve borçlarını yerine getiremeyen ülke’’ statüsüne kendi iradesiyle koyacağının ‘düşünülemez’ olduğuna inanıyorlar. Bu yaklaşıma göre Jacob Lew böyle durumlarda son gün tarihi koyarak Kongre’yi uzlaşmaya zorluyor. Onlara göre, 3 Kasım’dan sonrası için de en azından bir süre idare edecek, en azından bir ödemede öncelikler listesi yapmaya yetecek çıkın da vardır Hazine’nin bir yerlerinde. Hem öncelikler listesi uygulamaya konduğunda Kongre sosyal baskıya daha fazla direnemez. Cumhuriyetçiler, hem de başkanlık seçimi öncesinde Çin ve Japonya’ya borçlarının ödendiği ama Amerikalı gariban sigorta emeklisinin maaş alamadığı bir ortam oluşması riskine giremez.

’Artık, herşey-merşey mümkün kardeşim’’ görüşü

Bu görüş sahipleri ise, ‘’Çinli bedduası alırsan ilginç zamanlarda yaşarsın’’ diyenler. Son 6-7 yılda küresel ekonomide ‘ne kadar çok önceden asla düşünülemeyecek şeyin gerçekleştiğini’ de unutmak istemiyorlar. Ama onları bu tür son gün tarihlerinde asıl endişelendiren ise piyasalardaki ve politikadaki, ‘son dakika da olsa sağduyu galip gelecek ve ülke iflasa sürüklenmeyecek’ iyimserliği. Bu iyimserlik ve rahatlık, uzlaşma arayışlarında rehavete neden oluyor ve son saatlere hala bir uzlaşmazlıkla girilmesinden korkuyorlar. Piyasalar şu andaki ‘cool’ havasını 3 Kasım’a birkaç gün kala kaybedebilir. Panik başlarsa durdurmak zor olabilir. Hem 1979’daki kazayı da unutmuyorlar.

Ne oldu 1979’da?

Her ne kadar yukarıda ABD daha önce iflas etmedi desek de ABD aslında bir kez kazara temerrüde düştü. 1979 yılında Kongre sürenin bitimine bir saat kala uzlaşarak borç tavanını yükseltti. Ancak hiç hesapta olmayan bir aksilik yaşandı. ABD Hazine Bakanlığı ofis makinelerinde teknik bir arıza ABD’nin borçlarını saatinde ödemesine engel oldu. Gerçi sonradan borç epey de maliyetli olarak tamamen ödendi ama bu olay ‘teknik temerrüd’ olarak kayıtlara geçti. Yani, ekonomide son dakikaya kalan işten korkacaksın…

ABD’de son 4 yıldaki üçüncü borç tavanı krizi, Jack Lew’in açıklamasıyla resmen başladı. Seçime dönük yeni bir Washington politikası draması mı izleyeceğiz yoksa kriz, ekonomik tragedyaya dönüşecek kadar büyür mü görmek için iki haftamız var.